Ali Fuad Başgil'in "Gençlerle Başbaşa" kitabı üzerine

 Merhabalar. Bugün, Ali Fuad Başgil'in Gençlerle Başbaşa" kitabına ilişkin, biraz inceleme biraz da özet şeklinde hazırladığım yazıyı, sizlere sunacağım.

(Not: Bazı kısımları daha anlaşılabilir olması nedeniyle kendim değil kitaptan olduğu gibi aktaracağım. Özellikle konuları açıklarken. Bu tarz cümleleri tırnak arasına alarak aktaracağım.)

Yazıya ilk önce kıtabın önsözü ve yazılış amacıyla başlamak isterim. 

Önsözde yazar, kendisinin Fransa da talebelik zamanlarında tanıştığı bir papazın tavsiyesiyle okuduğu kitaplar üzerine (Özellikle İrade Terbiyesi - Jules Payot) irade ve disiplinli çalışma konusunda yeni bir bakış açısı kazandığını, hatta bu kitapları 18-19 yaşlarında okusa çok daha disiplinli bir şekilde çalışmayı öğreneceğini söylüyordu.

Ve devamında şunu diyor "öğrendiklerimle amel ettim diyemem. İlim, malesef ameli müstelzim (ameli gerçekleştirmek için yeterli tek sebep) değildir. İnsan, mesela sigara ve içkinin sıhhat açısından ne kadar zararlı şey olduğunu bilir de bilgisiyle amel edip bu iptilalardan kolayca vazgeçemez. Zira ilmin kaynağı zeka, amelinki ise iradedir. Alışkanlıklar kökleştikten sonra bu terbiye gayet güçleşmekte ve mahsul vermek için bir Eyüp Sabri istemektedir."

Yazar, yazılış amacının kendinde tamamiyle uygulayamadığını söylediği irade terbiyesi üzerine olduğunu söylüyor. 

Alıntı yapacak olursak "Fikri çalışma atölyesinin genç ve tecrübesiz çırakları için fayda niteliğinde bir eser" şeklinde yazılış amacını tanımlıyor.

Yani alıntıdan anlayabileceğimiz üzerine kitabı sadece gençler için değil aynı zamanda öğrenci olan ( Fikri çalışma atölyesinin çırakları) herkes için söylüyor.

Yazar, ilk olarak kitabına muvaffakiyet (başarı) yolunun tehlikeleri ve düşmanları bölümüyle başlıyor.

Bu düşmanları 3 kategoriye ayırıyor.

1) Tembellik

2) Kötü Arkadaş

3) Kötü örnekler

1) Tembellik

Yazar, tembellik hakkında şunları söylüyor.

"Tembelliğin yerine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur. O mesleksiz bir aktör gibi daima rol değiştirir. Bununla karşı çıkmanın en iyi yolu iradeyi doğru surette kullanmaktır."

2) Kötü arkadaş

"Arkadaşın kötüsü, emin ol ki bir gencin başına gelebilecek kötülüklerin en kötüsüdür. Onun, seni kendisine imrendirmek için yapmadığı şaklabanlık kalmaz. Tembellik senin içindedir ve sana senin ağzınla konuşur. Arkadaşın kötüsü ise, sana karşı kendi ağzını kullanır ve seni tembellikten daha çok kendine bağlar. 

Arkadaş olacağın kimselerde arayacağın şartlar, çalışkanlık, dürüstlük ve iyilikseverlim olsun." diyerek yazarımız, kötü arkadaşın zararına dikkat çekiyor.

Buraya kadar aslında muvaffak olmanın düşmanlarına bakmış olduk. Belki daha fazla madde eklenebilir lakin zannediyorum ki bunlara karşı çıkacak yoktur. Nitekim bu sebepler yüzünden hayatı ziyan olan pek çok kişi vardır.

İkinci bölümde ise bizi muvaffak olmanın şartları karşılıyor.

Yazar, muvaffak olmak için. "Muvaffak olmak demek, doğruluğun ve namusluluğun gösterdiği yolda yürümek suretiyle hedefe varmak" diyor.


İkinci bölümde ise karşımıza muvaffak olmanın şartları çıkar.

1)Muvaffak olmanın ilk şartı iradeli olmaktır.

"Türlü türlü şekilleri ile adına tembellik dediğimiz sefalet şeytani ve muvaffakiyet düşmanının yıldığı biricik silah iradedir.

İnsan zekası ve bilgisiyle değil, ancak iradesi ile insandır. Zeka ve bilgi az çok hayvanda varken ahlaki manada irade insana mahsus bir imtiyazdır. İrade; yalnız insanı hayvandan değil hem de insanları birbirinden ayıran yegane ruhi kuvvettir. Tarihte şerefli yer almış ve ün salmış kişilerin hepsi bunu irade silahıyla yapmıştır." diyerek yazarımız iradenin başarı üzerindeki tesirine dikkat çekiyor. 

İrade üzerine düşünceler:

Yazar, iradeye ve bunun gayret ile terbiyesine inananın, gayret ile güzel şeyleri başarabileceğini lakin iradenin insan için olan değerine kulak asmayanların varacağı yerine miskinlik ve tembellik olacağını söylüyor.

Bizim olan ve olmayan hareketler.

Yazar, bu konuyu iki örnek üzerinden anlatır. 

"Bir gemide olduğunuzu düşünün. Büyük dalgalar ve fırtına gemiyi bir o tarafa bir bu tarafa sallıyor. Sizde gemide olduğunuz için bir ileri bir geri gidip geliyorsunuz ve o sırada kendinize has hareketler yapıyorsunuz. Birinci olarak yaptığınız hareket (gemi yüzünden sizin sallanmanız) size ait bir hareket değilken, ikinci hareketiniz (gemi sallanırken sizin yaptığınız el,kol vb hareketleri) sizin hareketinizdir."

"Ek olarak organlarımız görünüşte bizimdir. Fakat irademize bağlı çalışmazlar."

-Refleksler ve otomatik hareketler

"Faaliyet hayatımızın büyük bir kısmını kapladığı halde irademize yabancı kalan otomatik hareketlerimiz başlıca üç şekilde arz eder "

Bunlar

-İnsiyaki hareketler (içgüdü) 

-İtiyatlar (alışkanlıklar)

-Telkinli hareketler

-İnsiyaki hareketler (içgüdü)

"İnsiyak dediğimiz hareketler bir nev'e (sınıf/tür) mahsus bir ihtiyacın veya eğilimin ifadesi olarak belli bir türün her ferdinde, zaman ve mekan içinde hiç değişmeksizin aynı şekilde zuhur eden ve doğuşta mevcut olan karanlık birer kuvvettir."

Örnek:

"Arılar, bundan binlerce sene önce, dünyanın her yerinde ne ise, nasıl yaşıyor ve çalışıyorlarsa bugün de öyledir; hep aynı tarzda petek yapar ve bal toplar. Veya yuvasını yalan bir kuş, ağını kurup bekleyen örümcek.. Bunlar insiyaka örnektir. Hakikatte bunlar bir nev'e mahsustur "

İtiyatlar (alışkanlıklar)

"Bir sınıfa mahsus değil kişiliğe bağlıdır. Ve kişiden kişiye göre değişir. Alışkanlıklar zaman içinde tekrarlana tekrarlana yerleşir ve başlangıçtaki şuurunu kaybederek otomatikleşir. Mesela bir kere sigara içerseniz bir şey olmaz ama 2 ve 3.yü içerseniz bir zaman sonra bağımlılık gösterir. Alışkın olunmayan sigara, kumar ihtiyaç ifade etmez. Fakat bir kez alışınca bunlar ekmek, su gibi ihtiyaç haline gelir. İtiyatlerden kurtulmak belki zordur ama imkansız değildir. Güçlü irade ile mümkündür."

Telkinli hareketler

"Bize herhangi bir şey hakkında bir fikir vermek ve bu sayede inancımızı kazanarak bizi bir harekete sevk etmek için maruz bırakıldığımız söz veya fiil şeklindeki tesire denir"

Şuurlu hareketlerimiz

"Akıl ölçeği ile iyice ölçüp tarttıktan sonra karar vererek yaptığımız hareketlerdir. İrade dediğimiz ruhi meleke de budur. Yani içimizin karar verip yapma ve icra safhasına çıkarma kudreti"

Ahlaki irade 

"İrademizle birisine iyilik de yapabiliriz kötülükte." Esasında bu bahis bununla ilgilidir.

2. bölümün de konuları bu şekildeydi. Sırada "terbiyenin ruh ve karakter üzerindeki tesiri" isimli 3.bölümümüz var.

Burada ilk karşımıza mizaç ve karakterin mahiyeti çıkıyor.

Mizaç ve karakter

"Her ferdin bu bedeni yapısı ve organik hususiyetleri onda muayyen bir fizyolojik oluş yahut davranış vücuda getirir ki buna mizaç veya natura denilir. İnsanlar birbirinden yalnız bedeni yapıları ile değil aynı zamanda ve bilhassa manevi ve ruhi yapılarıyla da ayrılır. Her insanın kendine mahsus manevi ve ruhi yapısı vardır."

İnsanlar muhtelif mizaçlı ve karakterlidir.                                                                                                     ''Bazı insanlar farklı realistik ve alabildiğine faydacıdır. Bazısı ise apatik ve hantaldır."


İki anlayış

1-Menfi anlayış                                                                                                                                            (Terbiyenin ruh ve karakter üzerinde hakiki bir rolü yoktur tezi)

2- Müspet anlayış                                                                                                                              (Terbiyenin ruh ve karakter üzerinde hakiki bir rolü vardır)

1- Menfi anlayış

"Terbiyenin ruh ve karakter üzerinde hakiki bir rolü yoktur. Tembeli çalışkan, korkağı cesur yapamazsınız. İlim ve terbiye huyları değiştirmez, sadece örter. Kötü huylu bir insanı, ahlakı, ilmi ve dini usullerle bir yere kadar iyilik telkin edebilirsiniz. Fakat bundaki kötülüğü bu şekilde gizlersiniz tam manasıyla değiştiremezsiniz. Kötü bir insanı kötülük batağından çıkarıp alamazsınız. Terbiye ile değiştirdiğinizo sandığınız hususlar, yeri ve zamanı gelince tekrar ortaya çıkar. Özetle terbiye sadece huyların kötüsünü perdeler. Bu anlayışı savunan filozoflar; Kant,Schophenuer vb."

2) Müspet anlayış

"Buna göre huylarımız doğuştan değil, sonradan kazanılmıştır. Fikir ve duygularımız gibi, huylarımızı da çevreden görüp öğrendiklerimiz gibi alırız. Doğduğumuz yer ve iklim buna etki eder. Fakat bu bir defaya mahsus olarak teşekkül etmiş ve hiç değişmeksizin kaya gibi duran bir şey değil. Aksine değişmesi daima mümkün. En köklüsü bile güçlü bir iradenin karşısında direnemez. En meşhur temsilcisi J.J.Rousseau'dur."


Yazarın görüşü: "Bizce huylarımızın bir kısmını değiştirmek elimizdeyken bazılarının değildir. Bizce hakikat budur."

Huylar

Yazar, huyları ırsi ve mizacı olarak ikiye ayırıyor.

Irsi huylar

"Bazı hastalıklar gibi huyların da bazısının menşei de aile ve irstir. Bu huylarımız kalıtsal olarak bize aile büyüklerimizden gelir. Irsi huylarımızı değiştiremeyiz. Bunlara ne ilim ne medeniyet ne de terbiye ve ahlak nüfuz edemez. Bunlar cidden canımızın altında biyolojik varlığımızın hamurundadır."

Mizaca bağlı huylar 

"Hakikaten huyların hepsi ırsi değildir. Bunlardan bir kısmı da mizaçtan yani organik teşekkülümüzün hususiyetlerinden doğmaktadır. Mizaca bağlı huyları ıslah etmek mümkündür."

Hülasa ve netice

"Bir kısım huylarımız esasen fıtri ve bünyevidir. Bu kabil huylarımız ya ırsidir veya uzvidir. Bu huyları ya da daha dünyaya gelirken beraber getirmekteyiz yahut da mizacımızın bir eseri ve neticesi olarak yüklenmekteyiz. Nihayet bir kısmı huylar da tamamiyle kazanılmıştır. Bunları ana kucağından, okuldan, arkadaş çevresinden, meslek icaplarından almaktayız. Irsi huylar kökten değiştirilmezken mizacı huylar güç olmaklar beraber değiştirilir."

4.bölüm ise muvaffakiyet ve verimli çalışma ile ilgili. İrade terbiyesinin ahlaki ifadesi çalışma ve gayrettir diyor yazarımız. Ve ekliyor "Başarılı olmanın şartı metotlu ve verimli çalışmadır. Çalışmanın değeri niceliğinde değil, niteliğindedir."


Verimli çalışmayı şartlara ayırıyor.

Bedeni şartı için; sağlık ve sağlamlık

Hissi şartı için; çalışmayı sevmek

Akli şartı için; çalışmanın usulünü bilmek, diyor yazarımız..


Esasında kitabın tüm bölümleri bu kadar. Hepsine şöyle bir bakış atmış olduk. Kitabın burdan sonraki kısmında yazar madde şeklinde tavsiyelerini söylüyor. Bu kısmı artık kitabı okuyacak olan sevgili okurlara bırakıyoruz. Kitap 70 sayfa. En geç 2-3 günde bitirilebilir. Kitapta çok fazla "osmanlıca' diye nitelendirilebileceğimiz kelime var. Lakin yağmur yayınevi kitabın sonuna sözlük niyetine kitapta geçen eski kelimelerin günümüz Türkçesindeki karşılığını eklemiş.

Ben kitabı beğendim. Çünkü yazar aslında irade ile ilgili bahisleri, deneyimlerini vb. 70 sayfada anlatıyor. Başarılı olmanın şartlarından tutun, terbiyenin irade üzerindeki tesirine kadar bir kaç konuda yüzeysel dahi olsa bir bilgi birikimi elde ettiğimi düşünüyorum. Hem de bu kitap sayesinde Ali Fuad Başgil gibi başarılı bir eğitimciyi tanıdım. Önsöz kısmındaki "ben bu kitabı yazıyorum ama kendim tamamen bunları uyguluyorum diyemem" tarzı mütevazi sözleri ise hoşuma gitti. O derecedeki (Ordinaryüs Profesör) birinden bu tarz mütevazi sözler duymak beni hayrete düşürdü ama yazara da saygımı ciddi sayede arttırdı diyebilirim. Uzun lafı kısası bu yazıda "Gençlerle Başbaşa" kitabı üzerine biraz özet biraz da inceleme tarzı bir yazı hazırlamaya çalıştım. Umarım yardımınıza dokunur. Son olarak ise şunları diyerek sözlerimi noktalamak istiyorum. Kitabı öneririm, hem okumanızda ne gibi zarar olabilir ki? Umarım kısa zamanda okuma şansını elde edersiniz. Görüşmek üzere 

-A.Ç



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

tek soru çok cevap

1.yıla doğru

Oruç Ayı : Ramazan